Başka zamanın gezgini
Uzun boylu, atletik yapılı bir genç kız artık. 14 yaşında. Küf kokan rutubetli bir odada ağır ağır, gürültüsüz, bir dünya kuruyor kendine. Dünyanın sırıtkan çağırışlarından ve lüksünden uzak. Hırıltılı nefesini dinliyorum. Hiç şikâyet etmiyor. Dar bir alanda esasen pek göze gelmeyecek ufak keyifleri var. Bulaşıkları kaldırması isteniyor, kaldırıyor. Sonra usulca kitabının yeni bölümü yayınlanmış mı diye bakıyor. Şikâyetsiz. Size basit bir hikâye anlatıyorum. Bu çocuk karanlık odalarda oturuyor ve bir fincan kahveyi güzelleştireceğini düşündüğü sütü köpürterek mutlu oluyor diyorum. Odalarda kımıldayan her şeye yabancı. Sayfaları hızlı hızlı çeviriyor; biri bitiyor öbürüne geçiyor. Sütü köpürtüyor. Gülümsüyor. Evde her zaman kahve bulunmuyor. Marketten lanet bir üçü birarada getirildiğinde seviniyor. Alt tarafı mide bulandırıcı bir kahve. Kahve bile değil, lanet bir üçü birarada. Buna hiç takılmıyorum; bir kahvede bulduğu neşe inanılmaz. Hayatımın diyeceğim, yine lafı kendime...