Yalnız olmak mı yalnız kalamamak mı, ya da kalabalığın tekile müdahalesi
Yalnız olana acıma eğiliminde çoğu insan fakat gün boyu, art arda günler boyu hemcinsleriyle haşır neşir kişinin, evine döndüğünde kendi iradesiyle bir nebze yalnız kalamaması daha acınası değil midir? Kapısının çalmasını istemediği bir an olamaz mı bu kişinin? Başkasının yalnızlığını gidermek boynunun borcu gibi omuzlarına yüklenirken ve bunda diretmekte beis görülmezken, kalabalıklarla dolu kişinin biraz da olsa yalnız kalmak istemesi neden hoş görülmez? Bu isteğini açıkça dile getirdiğinde şaşılması buna, bir nankör ve kıymet bilmez olduğu söze dökülmese de burun kıvırılması bir eza olarak yeter yalnız kalamayan kişiye. Yalnızlığın ne zor olduğu göğüs gere gere dile getirilir de hiç yalnız kalamamanın güçlüğü görmezden gelinir.
Yalnız kişinin aklına estiğinde insanlarla bir araya gelmek istemesi makul karşılanır, bu isteğin yerine getirilmesi adeta görev addedilirken, yalnız kalamayan kişinin kendine saklamak istediği o küçük mucize anların peşini kovalayarak insandan kaçması ahenksiz bulunur. İnsanlar arası sürekli görüşme, konuşma, şakalaşma, sarmalaşma ahengini bozan kişidir o. Delice bir rüzgarın önünde savrulup kayboluvereceği düşünülür.? Mazallah insanlık çok önemli fertlerinden biri olan bu yalnızlık sevdalısı kişiyi kaybediverirse? İşte bu yüzden, bu ulvi hümanizmayla, tamamen iyi niyet yüklü bir insan sevgisiyle yapışıverirler ümüğüne. Hareket alanını kısıtlar, her yanını doldururlar ki kaybolacak bir yanı kalmasın. İşte asıl acınası olan bu kişidir dostlarım. Bir karınca kolonisinin orta yerine bedenen kelepçelenmiş, etleri kemirilen bu kişi. Acıyın ona. Kimseyle konuşmadan sessizce durma hakkı yoktur onun, gürültülü bir şekilde tüketilirken.
Yorumlar
Yorum Gönder