Bir Gün ve Bir Ev

Gidiyordum: Ağlayarak yürüyen pembe makyajlı kadın. Otobüs durağında kamburca oturmuş ne yapacağını bilemez bakışlı kedi. Hafız İmam Sokağı, Sahrayıcedit Mezarlığı. Yarım yamalak güneş, neşesiz çiçekler, üşüten rüzgar, pencereleri sökük, zamanda donmuş atıl meskenler. Kasveti akışkan; sokaklara bulaşan sonbahar müziği. Notalar, kirli panjurlar. İrkilten karanlığı göz çukurlarımın. İşte dönüyordum: Değdi elim bir kadının çamaşır suyundan yaralanmış kuru, bükülüp küçülmüş eline ve çekmedim elimi. Bir başka kadının çantasının üzerinde amaçsızca gezinen damarlı, yaşlı ellerini izledim. Bir ritim dahilinde kıpırdanan ojeli tırnakları da yaşlıydı. Daha önce otobüse binmiş olduğu şüphe götürür başka bir kadın güç bela katlarını açtığı peçeteyi burnunu yok etmek istercesine bastırdı yüzüne. Koca otobüs açık pencerelerine rağmen çamaşır suyunun etkisi altındaydı. Bir de kimden geldiği asla kestirilemeyen ve yol boyu hiç eksik olmayan osuruk kokusu. Sırtlarda çantalar, ayakta durmay...