Bir Gün ve Bir Ev

Gidiyordum: Ağlayarak yürüyen pembe makyajlı kadın. Otobüs durağında kamburca oturmuş ne yapacağını bilemez bakışlı kedi. Hafız İmam Sokağı, Sahrayıcedit Mezarlığı. Yarım yamalak güneş, neşesiz çiçekler, üşüten rüzgar, pencereleri sökük, zamanda donmuş atıl meskenler. Kasveti akışkan; sokaklara bulaşan sonbahar müziği. Notalar, kirli panjurlar. İrkilten karanlığı göz çukurlarımın. İşte dönüyordum: Değdi elim bir kadının çamaşır suyundan yaralanmış kuru, bükülüp küçülmüş eline ve çekmedim elimi. Bir başka kadının çantasının üzerinde amaçsızca gezinen damarlı, yaşlı ellerini izledim. Bir ritim dahilinde kıpırdanan ojeli tırnakları da yaşlıydı. Daha önce otobüse binmiş olduğu şüphe götürür başka bir kadın güç bela katlarını açtığı peçeteyi burnunu yok etmek istercesine bastırdı yüzüne. Koca otobüs açık pencerelerine rağmen çamaşır suyunun etkisi altındaydı. Bir de kimden geldiği asla kestirilemeyen ve yol boyu hiç eksik olmayan osuruk kokusu. Sırtlarda çantalar, ayakta durmaya mecali kalmamış bel ve kıçlar, acılı yüzler. Her akşam aynı ıstıraba katlanan bu insanlardan fazlaca duyarlılık beklemek insafsızlık olurdu. Yolculuğu tamamlamak için nasıl gayret gösterdiğimi bilemezdiniz. Herkesi kendim gibi görüyor, bir an bu çileye maruz kalan herkese acıyordum. Kağnı hızında gerçekleşen otobüs yolculuklarından keyif alan bir Allahın kulu olmadığına yemin edebilirdim kolayca. Kulaklarımı insanlardan duyabileceğim herhangi bir sese tıkamıştım ancak otobüsün tüm bedenimi sarsan, midemi bulandıran homurtusunu bastıramıyordum. Kalemim sınırlarından bunalmış bir bebeğe gösterilen yeni bir pencere önü gibi, beni oyalıyordu. Gördüklerimle oynuyordum; abus ve anlayışsız çehreler ile incelik sahibi sevecen çehreler arasında yolculuk sürüyordu. Mide bulandırıcı homurtuya eşlik eden manzara git gide tanıdıklaşıyor, bana evin kucaklayan kollarını; beni bekleyen renklerini ve kokularını müjdeliyordu. Hepsinden öte evin sevilesiliğini tamam eden en önemli parça da oradaydı: Yatağım, tatlı mezarım benim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemin bacakları

Başkasının Ölümü

Yalnız olmak mı yalnız kalamamak mı, ya da kalabalığın tekile müdahalesi