Katı formdaki bazı şeyler ve ben





Her ev biraz da, hatta insanların olduğundan çok, eşyaların evidir. Bizim ev de öyle. Her gün görüp durduğum bu eşyaların bir evi var. Yatak odasındaki dolabın, çocuk odasındaki yatağın, içerideki koltuğun kitaplığın; mutfak duvarında asılı duran bezgin kadın tablosunun bir evi var ama sanki benim yok. Bu evde ne yaptığımı düşünüyorum. Bir evde yirmi dört saat boyunca ne yapılır? Eşyalar neler yaparlar? Onlar durup dururlar ve dağıldıkça dağılırlar ve onlara bir el değdiğinde yine eskisi gibi olur, durup durmaya devam ederler. Bir günden bir güne komşu tavan arasına misafirliğe giden bir halı görmedim ben. Kederden eriyip duvardaki görkemli halinden vazgeçen bir kitaplık da görmedim. Biraz temiz hava belki iyi gelir diyerek sahile doğru yürüyen bir sehpa da. Altında öylece duran zemine kızıp üstüne atlayıveren ve bu esnada aslında kendisi paramparça olan bir avize bile görmedim. Yerleri ne kadar sabit ve bir o kadar muhkem. Hiç yerlerinden kımıldamazlar, ta ki canı sıkılan bir el onları bir odadan ötekine ya da bir çöp tenekesinin yanındaki bekleme durağına sürene dek. Bir evde sorunsuz bir hayat yaşamaya bizden daha layık olan eşyalar bu uslu halleriyle kim bilir daha nice yaşayacaklar. Yıllandıkça değerlenecek, bir ev yıkılsa dahi gamlanmayıp başka bir eve kök salmaya, sükun içinde durup durmaya devam edecekler. Ama ben öyle miyim ya? Peki ya siz? Çalkalanıp duran bir gürültülü deniz gibi taşıyorum ben pencerelerden. Kapı aralıklarından, banyo giderinden, mutfak havalandırmasından, tuvalet deliğinden.

Akıp gidiyorum, kaçıp gidiyorum ama bu eşyaların,
bu sabit duran şeylerin ruhu bile duymuyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemin bacakları

Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum

Köken aile ve başka şeyler (yalnızca iki kişiye)