Pişirme Süreçleri
Günlerce öylece durduktan sonra
balkonda oturduğum bir akşamüstü içeri girip bir şiir yazdım. Üç dört gündür
evde eksik olan mutfak ihtiyaçlarını her ne yapıyorsam oraya dolaştırdım. Misal
bir dizinin en heyecanlı sahnesinde, sırtımı yaslayıp çektiğim kahvenin ilk
yudumunda, keyif dediğimiz şeyin yani hani, tam ortasında, bir patatese duyulan
reddedilemez ihtiyaç bir anda varlığını gösteriyor, listeye bir kalem daha “alınacak”
ekleniyor. Bilinçdışımla buluşmak da istiyorum bir yandan, ne yapsam nasıl
olur? Yavaşlasam? Araya bir asker eğlencesi giriyor. Mahallece maruz
kalacağımız ve neticede en az on saat sürecek olan bu “eğlence” blokajı şahsi
bilinç ve bilinçdışıma tek yönlü bir taarruz halinde. Kafamdaki ihtiyaç listesi
henüz olgunlaşmadı. İhtiyaç ertesi beşinci gün taarruz altında akmaya gayret
ederken, ben markete yine gitmedim ama akşamüzeri kendime yeni bir övünç
kaynağı icat ettim. Evde kalan malzemelerle yarın karnımızı (bizim üç karnımız
var) neyle doyuracağımız bilgisi ile sevinmemek elde değil. Midem biraz gevşedi
bu vesileyle. Yarına ne pişirileceği bilgisi, dünya üzerindekilerin asla
küçümseyemeyeceği hayati bir bilgi olma vasfından asla ödün vermiyor. Yarının çorbası
mercimek. Yarının ana yemeği tavuklu pilav. Yanına yoğurt. Bir yaz günü için
fazla bile. (insan yaz günlerinde de acıkır.) Pişmiş bir menüyle baş başayım
artık. İnsanların büyük bir yekünü bilinçdışından korktukları için sürekli
meşguliyetler icat etme eğilimindedir diyor Yaratma Cesareti kitabında Rollo
May. Hızlı pişmiyor bu kitap, acele etmiyorum ben de. Bazen iki sayfa yetip de
artıyor. Bilinçdışımdan korkmuyor olduğumu sanıyorum. Yaratımın ilk öncülü
onunla irtibat kurmak ama nasıl irtibat kuracağım? Endişeye mahal var mı şimdi
kaygılı mide kuşu, sen yine rahat bir nefes al bakayım. Bir kez haber saldın,
fırında pişenin kokusunu da alamazsan vay burnuna. Pilav enfes olmuş, üzerinize
afiyet biraz diyetteyim, iştahımın yarısı kadar yedim. Al işte bir övünç
kaynağı daha. Yürü kızım, o tişörtlerin sana da bol geldiği günler gelecek. Bir
şiir daha yazdım. Sokaktaki her çocuk bana “anne” diyor, ağlayan her çocuk
benim çocuğum. Tetikteyim. Kulağım sürekli sokakta. Ne kadar çok ses var. Biri
içimizi dinlemek mi demişti? Hele çocuk biraz daha büyüsün de. Sesler seslere
karışıyor, arada bir görüntü kayboluyor. Başka bir tencerenin kapağını açıp “bir
redaksiyon
Yorumlar
Yorum Gönder