Sen giderken olanlar 2 / Güvercinler ve Sen

 



Caminin çatısına konan alaca güvercinlerin arasına bembeyaz bir tanesi daha indi. O sen olabilir misin, keşke olsan... Ama eğer öyle olsaydı, böyle çarçabuk gitmezdin. Konmasıyla kanatlanması bir oldu çünkü. Ne bileyim, hiç olmazsa penceremin kenarına bir uğrardın öyle değil mi? Ben oradayım hala. Bir ölü tarafından teselli edilemeyeceğini kabul etmeyen parçalanmış varlığımın çalkantılı portreleriyle, pencerenin önünde oturuyorum. Bir an unutuyorum, bir an dalıyorum, bir an ve çokca anlar, içimin bilinmeyen adreslerinde annesi ölmüş evler çöküntüye uğruyor. Nasıl altında kalıyorum bilemezsin. Nasıl çıkıyorum oradan tozlu topraklı, yaralı, burnumu çek çeke... Tam da bu hale uygun düşecek 'sana özgü' bir sözün vardı, aklıma geliverse ya. Sana özgü şeyler gitmekte çok aceleci. 

/Güvercinler tekrar hızla indiler, içlerinde bembeyaz olanı da var. Seri bir hareketle konuyor ve hemen kanatlanıyor. Bir ara pencereme de uğramasını umuyorum. Ona senin bileklerime dolanan turuncu tesbihini, çatlak ellerin için aldığım hoş kokulu kremin küçük, mor kutusunu gösteririm. Ceviz kadar kremi kıyamayıp üç yılda bitiremeyişini...


Başka bir kuş bana seslenir gibi şimdi. Hayal görüyor değilim, senin en sevdiğin türden bir kuş bu. Penceremin hemen yanında, istenmeyen varlığını ısrarla gözüme sokan elektrik direğinin tepesinden, bana bakıyor. Belli aralıklarla yokladım onu; boynunu uzatıyor, ne tarafa baktığı belli olmayan gözleriyle bir işaret veriyor sanki. Ekmek mi istiyor, su mu, aç mı, üşüyor musun orada toprağın altında, yanların acımıştır.  

/Bu tür, elektrik direğinde sağa sola gidip gelen, gerdanını şişirerek bir şeyler söylüyor. Bir arkadaşını veya sevdiği birini yanına çağırıyor gibi - hani dut ağacına tünerlerdi- sıkıca tutunup huşuyla dinlerdin- sesleri ne de güzeldi - sen anlardın- ben anlayamıyorum. 

/Ne diyorsun? Sana su getireceğim, üzerime dök. Biraz yumuşat beni, kaskatıyım.


Bu tür sustu, su da istemiyormuş üstelik. Hiç ses yok, gökte bulutların yabancı bir cisme yönelttikleri homurtulardan başka. Bir de çöp kamyonu gelmiş olmalı, metal kapağın sesi: tak.

/Bulundukları yerden aşağı intihar edercesine atlayıp, belli bir mesafeden sonra havaya tutunmaları yok mu, kuşluğun en eğlenceli, sarkastik yanlarından biri de bu sanıyorum. Japoncada bunu karşılayan bir kelime olmalı. Neden Japonca? Ormandaki yapraklar arasından süzülerek geçen ışık demetlerinin bile bir ismi olduğu içindir belki? Mono no aware! Şeyleri fark  etmek, bir şeylere bakınca tam da o an, onların varlıklarıyla sevinçle karışık duyulan hüzün. /Küçük, mor krem kutusu, yürüteci sıkmaktan morarmış eller, yürüyememekten kendi içine dönmüş ayak parmakları. /Kuş olmanın en sarkastik eğlencesi... Cüssem ağır, mecalim yok. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemin bacakları

Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum

Köken aile ve başka şeyler (yalnızca iki kişiye)