Gassal'i Neden Sevmediler?


Senarist ve dramaturg Sümeyye Karaarslan "Gassal" dizisiyle harika iş çıkarmış. Ana karakter için yaptığı oyuncu seçimi de cabası. Bu işin bir parçası olmayı isterdim. Tabii ki ekran önünde değil, mutfak kısmında. Baki'nin derdi ve iç sesi... Uzun zamandır bir Türk dizisinden bu lezzeti almamıştım. Dizi önce afişleriyle gündeme gelmiş ben o kısmı kaçırmışım. Afişleri görmediğimden değil, işin gündem boyutunu artık takip etmediğimden. Malumaliniz editör masasını bırakıp mutfak tezgahına geçtim. Senaryosunu Karaarslan'ın yazdığı dizinin afişinde yer alan "Ölünce beni kim yıkayacak?" sloganı meğer ülkeyi ayağa kaldırmış. Bazıları el insaf demiş, bazı bazıları da her gün intihar vakalarının görüldüğü Marmaray istasyonları ve metro duraklarına bu afişleri asmayı "empati yoksunluğu" ve "intihara call to action" olarak yorumlamış. Metro ve Marmaray beklerken ben de sık sık atlayacak gibi olurum; atlayacağımı zannederim yani. Bir çeşit korku. Bunun bu afişlerle uzaktan yakından alakası yok tabii. "İntihara call to action" eleştirisini ise fazlaca abartılı buldum. Sadece bir afişe bakarak "ay benim intiharım geldi" denir mi? tırnak içi ifadenin seçilmiş iticiliğine bakarak da intiharın öyle "aayyyy" diye şipşak gelen bir fikir ve eylem olmadığını hatırlayabiliriz.

Bir başka bazısı da eleştirisini Türkiye'deki ekonomik krize, toplum boyutunda yaygın depresyona; toplu mutsuzluğa dayandırarak "ne gereği var bu tip işlerin?" der gibisinden sormuş. Oldu canım, biz hiç anmayalım ölümü; o ne ki hem. Anladığım o ki sol kanattan beslenmeyen bu dizinin böyle benimsenip sevilmesini hazmedemeyenler çok olmuş. "Acıdan beslenen halkımız" gibi cümleler de kurmuşlardır belki, kim bilir.

Sümeyye hanım, seçkincilikten uzak durarak içimizden birini seçmiş ve onu yalın bir dille ortaya koymuş. Entrika, komedi, erotizm, romantizm mi aramıştınız, hepsi var zaten ama bir Gassal yok. Gassal ölüler ve ölü yıkama ana temasının yanında modern alışkanlıklara, kapitalist alışveriş tuzaklarına nanik yaparak soru sormadan içselleştirilen zamane icatlarını da ince şekilde hicvediyor. Küçük küçük göndermelerle daha sade; daha sakin ve duru, gerçek insan ilişkilere önem verilen bir zamanın özlemini yeşertmek istiyor.

Gassal'in pek çok insana temas etmesinin bir nedeni de durmaksızın pompalanan bireyselleşme girdabından arda kalan büyük yalnızlık. Bu noktada Baki'nin yalnızlığı hem zorlanılmış hem de seçilmiş bir yalnızlık olsa da o, kendisini gören, anlayan, düşünen bir başkasına ihtiyaç duyuyor. Burası tamamen batı değil; "Seni biraz üzgün gördüm, ben şimdi gideyim iyi hissettiğinde gelirim" diyenlerin değil, inadına doğulu, inadına "Seni üzgün gördüm, yanında kalmamı ister misin?, Yanında kalacağım" diyenlerin ülkesi.

Sosyal medyada çokça benzerini gördüğüm "her gün tedbirsizlik ve ihmalden onlarca insanın öldüğü ülkemizde ölümü hatırlamaya ihtiyacımız yok" tepkileri için de söylemeliyim ki gördükleriniz ve hatırladıklarınız hep başkalarının ölümü.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemin bacakları

Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum

Köken aile ve başka şeyler (yalnızca iki kişiye)